Kimi zaman düşüncelerimiz duygularımızı yönetir, kimi zamansa
duygularımız düşüncelerimizi üretir. Hatasıyla sevabıyla
duygu ve düşüncelerimizi yaşadığımızda; acısı da, zevki de, sorumluluğu
da bize aittir ve bizdendir. Lakin öyle bir zaman olur
ki düşünceler de bizim değildir, duygular da. Tabiri caizse semer
bizim sırtımızda, yular başkasının elinde olur. Duygu ve düşüncelerimizi
başkalarının eline bırakmış oluruz. Duygu ve düşüncelerimizi
kendimiz yönetmediğimizde acılar da derin olur.
Biz bir duyguyu yaşarız ve sanırız ki başka kimse onu yaşamaz.
Oysa duygular yağmur gibi, kar gibi hepimizin üzerine
yağar, rüzgâr gibi hepimize dokunur, tohum gibi hepimizin üzerine
serpilir. Misal her birimiz farklı sever, farklı öfkelenir, farklı
ağlar, farklı güleriz. Acıyı, korkuyu, endişeyi, pişmanlığı farklı
yaşarız. Ama sevmenin, öfkenin, nefretin, ağlamanın, gülmenin,
pişmanlığın, endişenin, korkunun, acının kısaca duyguların tanımı
değişmez. Farklı şeyler umut ederiz, farklı şeyler hayal ederiz,
farklı düşünürüz; bu biz insanoğlunun rengidir. Umut, hayal,
düşünme gibi yeteneklerimiz hepimizde farklı tezahür etse bile temelde aynıdır.
İnsan hep iyiyi ve güzeli ister ama isteyiş şekilleri ile arzularının,
tutkularının şiddeti farklıdır. Bakarsan temelde istekler hep
aynıdır. İnsan kendisi için hep güzeli ister. Maalesef her insanın 8 9
isteği aynı olduğu halde dünyada kötülük, ölüm, savaş, acı hiç
bitmez. Nedeni ise kendi için istediğini başkası için de aynı tutku
derecesiyle istememesidir. Hatta insan kimi zaman kendisine güzel
ve iyi üretebilmek için başkalarına acı ve zulüm üretmekten çekinmez.
Ben insanoğlunun bir gün gelişimini tamamlayacağına,
içindeki vicdan ve merhamette Allah’tan bir parça keşfedeceğine
olan inancımı asla kaybetmedim. İnsanoğlu bir gün savaşları,
acıları, çıkar kavgalarını, adaletsizliği, zulmü yenecek. İnsan
olmanın gereğini yerine getirip kendi kendini idare yeteneğine
kavuşacak. İçinde mevcut olan gücü keşfedip tam insan olma
mertebesine eriştiğinde ise savaşlar, zulümler, haksızlıklar, adaletsizlikler,
açlık, acılar, kandırılmalar, aldatılmalar ve sömürü
bitecek. Günün birinde kendimiz için bir şey istediğimiz an, bir
başkasını da kendimiz kadar düşünür olduğumuzda, insan farklı
bir evreye geçecek. O vakit belki kanunlara bile gerek kalmadan
barış zamanı başlayacak. Tüm bunların bir gün insanlık tarihinde
yer bulacağına inanıyorum. Bu bir süreçtir. Hepimiz zaman
zaman bu sürece katkılar sunmalıyız diye düşünüyorum. Bizler,
bize zarar vermediği sürece kimsenin hayatına müdahale etmediğimizde,
hatta kendi çocuğumuzun seçimlerine dahi saygıyı
öğrendiğimizde, şiddet yerine fikirlerle var olduğumuzda bahsettiğim
yolculuğumuzu hızlandıracağız diye düşünüyorum.
Elinizdeki bu kitabı okurken bazen acıyla, bazen umutla, bazen
hayalle, bazen ölüm duygusuyla ve bazen de aşk ve sevgiyle
karşılaşacaksınız. Duyguların insandaki tezahürlerini gözlemleyeceksiniz.
Hemen hemen her okuyan, bu kitabın bir yerinde
kendinden bir parça bulacak, yaşamında duygu kesitleri ile karşılaşacak.
Bazılarınız belki duygulanacak, bazılarınız bolca düşünecek,
bazılarınız ise hüzne doğru yol alacak. Her ne olursa
olsun duygular bizdendir, bizden bir parçadır, bu gerçeği değiştiremeyiz.
Temennim acılarımız az olsun, gelmişse bile başımıza bir acı,
bize ders olsun. Yaşam sevincimiz bol olsun ve yaşam sevincini
yakaladığımızda kıymetini bilip değerlendirelim. Ve temennim
barış olsun, zamansız ölümler olmasın. Umudumuzu asla kaybetmeyelim,
hayallerimiz güzele ve aydınlığa olsun.
13 yaşında ortaokul Türkçe öğretmenim yazı yeteneğimi keşfettiğinde
bana “Bin oku bir yaz,” demişti. Ben bin okudum ama
yazmadım. Şu anda 50 yaşındayım ve 37 yıldır bir gün yazabilmek
için okudum. Yedi ay önce yazmaya başladığım sosyal medyada
kısa sürede beni sevdiniz ve milyonu geçkin takipçiye ulaştık. Yazılarımı
500 bini aşkın yorum ile 12 milyon beğeni ve okuma oranına
ulaştırdınız. Sosyal medyada benden cümleler paylaştınız,
bolca teşekkür mesajı attınız; yetiştiğim kadarıyla hepinize cevap
vermeye çalıştım. Ve google’da çeşitli platformlarda yazılarımı bir
milyonu geçkin paylaşım yaptınız. Bana “Yüreklere Fısıldayan
Adam” lakabını layık gördünüz. Tüm bunlar için öncelikle sizlere
içtenlikle teşekkür ederim. Derler ki ben güzel yaparım, insanlar
anlamaz. Bu doğru değil elbette. Ben de derim ki siz güzel yapın,
insanlar karanlıktan alır sizi ışığa kavuşturur ve değerinizi bilir.
Sizler kıymet bilir ve güzelden anlarsınız, buna olan inancım hep
var oldu ve var olacak.
Okuyucularım olarak başta sizlere, editörüm Necati Balbay’a,
beni sizlerle buluşturan Altın Kitaplar’ın sahipleri Erden ile Batu
Beylere ve bu kitap sürecinde bana manevi katkılarını esirgemeyen
tüm dostlara en içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Sevgi ve saygılarımla
Mirza TAZEGÜL